13 Ocak 2018 Cumartesi

kurtarıcı kim olacak

Gece örtüsünü çekti dünyanın üzerine, her canlı kendi karanlığına gizlendi, ben de uzayın karanlık tarafındaki minik minik parlayan yıldızlara bakıyorum, yapay ışıkların bıraktığı karanlık alanlarda mümkün olduğunca, beni aydınlatacak bir mucize arıyorum.
Aklımdan şimdi ne olacak, bana ne olacak, daha ne kadar karanlıkta kalacağım diyorum, gözlerim bir umut tohumuna muhtaç gökyüzüne bakarken, belki bir mucize olur, birşey doğa üstü birşey sadece kalbimin duyabileceği bir şey fısıldar bana. 
Minik yıldızlar gibi küçücük bir ışık yakar acılarımın kararttığı kalbimde o fısıltı, umut olur bana, harekete geçmek aydınlığa uzanmak için bir işaret bekliyorum, ne beklediğimi bilmeden bekliyorum sadece. Kurtarılmayı bekliyorum belki de.. Kendimi içine attığım kör karanlık kuyudan, birisi beni çeksin çıkarsın, sana artık hiçbirşey olmayacak, güvendesin desin, kalbimin içinde canımı acıtan yaraları iyi etsin istiyorum.
Kim duyacak beni, kim farkedecek veya ben kimin duymasını istiyorum sesimi; en güçlü olanın. Çünkü bu karanlıktan beni ancak o kurtarabilir diye düşünüyorum, ne kadar da çaresizim.
Hiçbir olağanüstü hareket yok ya da var da benim baktığım yerden benim beklediğim türden görünmüyor bana. Bakıyorum, gözlerimi iyice açmış her tarafı tarıyorum, ben bakarken yok diye ve geçerken gözlerim bir sonraki bölgeye arkamda bıraktığım karanlık yerlerde birşeyler oluyor ama ben yine yanlış yere yanlış zamanda baktığım için görmüyorum. 
Umudumu tüketene kadar her günün gecesinde bakıyorum ne aradağımı bilmediğim şeye ve hiçbirşey göremiyorum yine, çünkü ya erken bakıyorum ya da geç kalıyorum beklediğim mucizeyi görmeye. Yine olmadı diyorum umutsuzca ve geceye küskün, giriyorum yeni gelen sabahın koynuna beni avutur umuduyla. 
Umut iyi mi kötü mü bilemiyorum. Beklentiye soktuğu için beni kızıyorum, hiç olmasaydı diyorum ama tek yaşam belirtim nefes almak olunca o kızdığım umudun boğazını sıkıp nefesini kesmek yerine o boğaza yapışmak zorunda kalıyorum. Yaşamıyorum zorunlu nefes alıyorum, belki birisi de benim boğazımı sıksın da nefesimi kessin diye umuyorum ama beni hayatta tutan ölüm korkuma yenik düşüyorum...
Sözde hayatın yüklerini birlikte taşıyacağım insan, ruhunu geceye bedenini yatağa teslim etmiş, ben burda feryat diye bağırıp beni sarmalamasını beklerken, o yumuşak yorganını  koynuna almış, sevdiklerim en çok seviyor dediklerim, ailem dostlarım niye varlar ki ben yok hissediyorken, kimse duymuyor duyursam da benim istediğim gibi dinlemiyor içimdeki çağlayanın aslında ağlayan sesinde ne anlatmak istediğini. Bakınca uzaktan o şelale nasılda güzel, büyülü, güçlü görünüyor; oysa suyun ardında kayalarda tutan yosunları kimse farketmek istemiyor. Çünkü çirkin, tiksinç geliyor belli ki o görüntü, kimsenin midesi kaldırmıyor ya da ben utancımın arkasına saklıyorum çirkin görüntümü, asıl benim midem kaldırmadığı için yalnız kalmayayım kılıfına kusuyorum.
Kim anlayabilir, kim duyabilir, kim görebilir, kim sarabilir yüreğimin en karanlık en kör kuyusundaki yaralarımı, güldür güldür akan çağlayanımın arkasında biriken iğrenç yosunlarımı o en güçlü olandan başka? 
Dedim ya başta çaresizim işte, o çaresizlikten sebep bakıyorum karanlık geceye, ademoğullarından fayda bulamadım ki, ondan diktim gözlerimi göğe bir umut bulurum diye. Ne bileyim, belki bir yıldız daha parlak göz kırpar bana, herhangi bir şeyi başka birşeye benzetir yüreğim iyileşme umuduyla, yıldız kayar belki de bir kuş bana doğru yaklaşıp kanat çırpar işte bişey herhangi birşey olur ve ben onu işte sonunda bana yardım edecek diye anlamak isterim, o kadar çaresizim.
Aşağıya bakıyorum soğuk sert zemine bıraksam kendimi boşluğa yok yapamam sert olan soğuk olan zemin değil ki ölüm, korkuyorum. Bilsem ki daha iyi bir yere gideceğim kim tutar beni, çakılırım o sert zemine ve birleşirim kurtarıcım ölümle.
Onlar sebep benim bu halime. Kurban ettiler beni kendi heveslerine. Çağlayanımın saflığını, temizliğini gören herkes susuzluğunu benden giderdi, ben dindirmek için onların açlığını daha çok çağladım, çağladıkça yosunlar bağladım, şimdi yosunlarımla baş başa kaldım. Gündüz çağlarken onların kulaklarında, gece akıttığım suyu kesip yosunlarıma ağlıyorum. Çünkü ışık gidince renkler sönüyor, yosunum siyaha suyum beyaza dönüşüyor, herkes kendi karanlığına gizlenirken ben gözümü göğe dikmiş kara yosunlarımı beyaz edecek mucize bir ışık bekliyorum aydınlığın ve karanlığın yaratıcısından, bana özel bir gün ışığı yaratsın diye umuyorum.
............................................................................
O bana özel ışık hiç yaratılmadı, ben birgün yeşili sevmeye karar verince o ışığa da gerek kalmadı.