29 Ağustos 2016 Pazartesi

Cinsiyet Ayrımı

Anne babalar!!!
Çocuğunuz daha doğmadan önce, kız mı erkek mi sorusuna cevap ararken, aslında cinsiyet ayrımı yapmaya başladınız demektir.
Çocuk daha ana rahmindeyken başlıyoruz, maviyle pembenin ayrımına, bu ayrımın getirdiği rolleri minicik bebeklere yüklemeye...
Sen kızsın yapamazsın! Sen erkeksin yaparsınla başlıyor aslında herşey...
Babasının aslan oğlu! annesinin masum kızı olarak doğuyor onlar.
Onlar anneden babadan görüyor,duyuyor, öğreniyor kız çocuğu susarı, davetkar giyinmezi, kuyruk sallamayınca peşinden erkeğin gitmeyeceğini... Daha çok küçükken öğreniyor kız çocuğu, erkeğe itaat etmesi gerektiğini.
Daha çok küçükken öğreniyor erkek, herşeyi yapmaya hakkı olduğunu! Afferim diyoruz birisini dövdüğünde, alkışlıyoruz kendisinden büyük ablalara teyzelere laf atıp küfrettiğinde, marifet sayıyoruz erkekliğini açıp göstermesini hatta gurur duyuyoruz... O erkek yaparla başlıyor herşey.
Bu küçük erkek büyüdüğünde kadına, kadınlığa saygı duymasını bekliyoruz sonra... Oysa o daha çok küçükken öğrendi erkek olmanın ayrıcalık, farklılık, üstünlük demek olduğunu. Bir erkeğin kadına herşeyi yapmaya hakkı olduğunu... Kadının, kadınlığın erkeklikten aşağıda olduğunu duydu, gördü ve öyle büyüdü, büyütüldü toplum tarafından.
Bugün sorgulanması gereken çok şey var aslında... Sormalıyız kendimize "nedir kadın olmak"?..
Çocuklarımıza cinsiyet ayrımını değil, insan olmanın değerlerini öğretmeliyiz, çocuklar doğmadan önce cinsiyet telaşının yerine nasıl bir insan yetiştirmeliyim sorusunu cevaplamalıyız ki gelecek nesiller bugünkü vahşetleri yaşamasın.
Benim yapmamla ne değişecek dememek gerek, önce ben başlamalıyım gerisi zaten gelecek bilincinde olmak gerek.
#özgecan ve diğer kadınlar için sormak gerek kendimize, nasıl yetiştirmek gerek, hangi değerleri vermek gerek çocuklarımıza??? maviyle pembeyi ayırmak yerine birleştirmek gerek belkide:(
belkide onları zihnimizde, bilincimizde bir görmek gerek...http://psikologsamsun.com/index.php/blog/

Değersiz mi hissediyorsunuz?


Ne kadar değerli olduğunuzu nasıl anlarsınız? Sevdiklerinizden kabul gördüğünüzde ya da yaptıklarınızın karşılığını aldığınızı hissettiğinizde sevildiğinizi ve değerli olduğunuzu düşünenelerdenseniz eğer, durup bir bakın kendinize! Çünkü almayı beklediğiniz değeri önce kendinize siz veriyor olmalısınız değil mi?
Eğer değersizlik duygunuz varsa, yaptığınız işlerin değeri olmadığına inanırsınız. Hak ettiğinizi almakta zorlanırsınız çünkü, iyi ve güzel şeyleri haketmeme duygusu çoğu zaman değersizlik duygusuyla aynı anda bulunur ve birbirlerini besler.
Değersizlik hissi aslında kendinin diğer insanlardan eksik olduğuna inanmaktır. Değersizlik duygusu yaşayanların kendilerini değersiz hissetmek için hep bir nedenleri vardır. Kendi isteklerini ifade etmekten çekinir, karşıdaki kişinin kendisine göstereceği ilgiye, öneme aşırı ihtiyaç duyar.
Değersizlik duygusu 0 - 8 yaş arasında ebeveynleri tarafından suçlanmış ya da yetersiz hissetirilmiş, şiddete maruz kalmış, mükemmelliyetçi yetiştirilmiş, sevme ve sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden büyütülmüş çocuklarda görülür.
Şimdi durup kendinizi değersiz hissettiğiniz bir olayı düşünün ve kendinize şu soruyu sorun: Değersiz olduğumu düşündüren nedir?
Cevabınız karşı tarafın davranışında saklı ise bilin ki size kendinizi değersiz hissettiren şey onun ne yaptığı değil, sizin ondan ne yapmasını beklediğinizle yani kendiniz hakkındaki değer algınızla ilgilidir.
Aslında her halinizle değerli, sevilmeye layık ve çok özel bir insan olduğunuza öncelikle kendinizin inanması gerekir. Değersizlik duygusu karşı tarafın bize nasıl davrandığıyla ilgili değildir. Bizim kendimize ne kadar değer verdiğimizle ilgilidir. Değersizlik duygunuzla yüzleşmek ve profesyonel destek almaktan lütfen çekinmeyin.☺️
Uzm. Psk. Özlem MAMAhttp://psikologsamsun.com/index.php/blog/

Boşanmak

Karşılıklı sevgi, güven ve mutluluk beklentisinin sona ermesine boşanma deniyor. Peki tanımı kadar kolay mı boşanmak? Karşılıklı beklentilerin sona ermesi olarak tanımlanan bu birliktelikte  gerçek beklentilerle mi başlanıyor yola?
Taraflar evlilik birlikteliğine girmeden önce karşılıklı olarak tutamayacakları vaatleri veriyor belkide birbirlerine yapabileceklerini sanarak! Sormak gerekmez mi önce "ben bu evlilikten ne bekliyorum", "beklentimi eş adayım ne kadar karşılayabilir" ya da "beklentilerim ne kadar gerçekçi" diye?
Gerçekçi olmayan beklentiler, evlilik birlikteliğinde karşılanmayınca bir süre sonra çatışmalar başlıyor. Bu çatışmalar "kim daha haklı" savaşlarına dönüşüyor. Sonuçta karşılıklı suçlamalarla boşanma gündeme geliyor.
Bu süreçte en büyük yarayı da çiftlerin çocukları alıyor aslında. Karşılıklı öfke ve intikam duyguları çocuklar kullanılarak giderilmeye, çocuklar üzerinden taraflar birbirlerini cezalandırmaya çalışıyor.
Beklentiler gerçekleşmediğinde yasal olarak sona eren evlilik birlikteliğine çıkmadan önce lütfen kendinize sorun: Ben bu evlilikten ne bekliyorum? diye. Eğer beklentiniz gerçekten uzaksa ve siz evlenince herşey yoluna girer beklentisindeyseniz bilin ki bu da gerçekleşmeyecek bir beklentiden başka birşey değil.
İşler çözümsüzlük noktasına gelmeden önce profesyonel destek almaktan lütfen çekinmeyin.
Uzm.Psk. Özlem MAMA www.psikologsamsun.com

Cinsel İstismar

Korku öylesine güçlü bir duygu ki insana herşeyi yaptırabilir! Ve hayatta kalmak için de çok gereklidir. Gerçek bir tehlike karşısında hissettiğimiz duygunun adıdır korku. Peki gerçek ne demek? Somut olarak var olan ve duyularımızla algılayabildiğimiz herşey gerçektir.
Kadınla erkek aynı gerçeklikte mi yaşıyor dünyada? Bunun cevabı somut olarak tabiki evet. Peki o halde neden aynı şeylerden korkmuyoruz?
Bir kadın bir erkeği sokakta takip ederken hangi erkeğin kalbi korkudan yerinden çıkacakmış gibi atıyor mesela?
Yolda arabasında giderken kaç erkek kendisini takip eden kadından korktuğu için kaçıyor?
Kaç erkek öğrenci, öğretmeniyle aynı odada tehdit altında hissettiği için yalnız kalmaktan korkuyor? Ya da kaç erkek akşam vakti evine giderken, araçta kalan tek insan olduğu için şoförle yalnız kalmaktan korkuyor?
Belkide erkekler kısa etek, dar pantolon, göğsü dekolteli kıyafetler giymediği için çok şanslıdır. Bunları giyemedikleri için tacize de uğramıyorlar, tecavüze de. Bunları giymedikleri için namuslular, kuyruk sallamış olmuyorlar, teşhircilikle de suçlanmıyorlar. İşte çözüm bu kadar basit demek ki!!! Eyyy kadınlar, sizde böyle giyinmeyin, erkekleri tacize davet etmeyin ve kurtulun tüm korkularınızdan!!!
Kadınlar tacize uğrar, tecavüze uğrar...
Uğramak ne demek ki? Sanki yoldan geçerken ya da bir yere giderken kısa bir mola vermek gibi mi yani? Eve giderken bir durup tecavüze uğradım!!!!
Ne kadar da alıştık artık bu tarz haberlere iki cık cık yapıp yola devam ediyoruz. Taaaa ki birgün bizim başımıza gelene dek ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. Olduktan sonra kınamakla, konuşmakla, suçlamakla, lanet okumakla, cezalandırmakla çözülmüyor ve çözülmeyecek de!
Kadın ve erkek aynı dünyada aynı gerçeklikte yaşayıp insan olarak aynı şeylerden korkmadığı sürece bu "uğramalar" hiç bitmeyecek.
Aynı şeylerden korkmak için de aynı bakmayı öğretmek gerek anne baba olarak.
Kız erkek ayırmadan insan olmayı uygulamalı öğretmek gerek...
Haydi en başa dönelim, korku çok güçlüdür ve insana herşeyi yaptırır demiştik ya, ben ölüm korkusunun çok güçlü olduğunu öğrenmiştim; ama görüyorum ki tacize ya da tecavüze uğrayan kadınlar ölümden değil yaşamdan korktukları için intihar ediyorlar.
Varın gerisini siz düşünün😔
Uzm. Psk. Özlem MAMA

28 Ağustos 2016 Pazar

Neden Korkarız

Neden bize sürekli ACI çeken insanların var olduğunu gösterdiklerini, duyurduklarını, hissettirdiklerini düşünüyorum!!!
Her an her saniye bir bebeğin, çocuğun, annenin, babanın, askerin, kadının, adamın kısacası her kesimden insanın acı çektiğini izliyor ve duyuyoruz. Bunları görüp duydukça korku sarıyor yüreğimizi. Ya aynısı benim de başıma gelirse diye düşünüyoruz. Bunu düşündükçe de daha çok korkuyoruz. Yalnızlık, terkedilmek, çaresizlik, başarısızlık, yetersizlik, sevilmemek, ait olmamak, güçsüzlük, beğenilmemek... tüm bunların arkasındaki temel duygu ACI!!!
İnsanoğlu acıdan kaçar, hazza koşar değil mi?
Yaptığımız, düşündüğümüz her davranışın ardında acıdan kaçmak var. Sırf bu nedenle korkularla ördüğümüz duvarlarımızın arkasında yaşıyoruz sonra da kendimizi özgür zannediyoruz!! Ya da özgür olmak özlemi çekiyoruz!!!
Bağımsız özgür ülke, bağımsız özgür kadın, bağımsız özgür adamlar!!! Nasıl da büyük bir yanılgı içindeyiz. Özgürlük acıdan kaçmadığında, ettafını yumak yumak korkularla sarmadığında var olur aslında.
Kim, kimler neden korkutmak istiyor bizi? Acımızı acıdan kaçma isteğimizi bilen bu "kimler" neyi amaçlıyorlar?
Ne olur korkmazsak? Acıdan kaçmazsak?
Kim hizmet eder kime? Bu dünyadaki çarklar nasıl döner, zihinlerimizi nasıl yönlendirebilirler o zaman?
Korkularımızı yönetirken bu "kimler" medyayı, filmleri, dizileri, kitapları kullanıyorlar en çok da... Tek amaç acıyı kullanıp korkutmak ve KAPİTAL için hizmet etmemizi sağlamak.
Sorun kendinize en çok neden korkuyorum diye! Verdiğiniz cevabın arkasında acı çekmek gizleniyor, iyi bakın.
Eskiden dünya bu kadar kötü bir yer değildi diyenler!!! İnsanın içinde kötü hep vardı ama eskiden televizyon yoktu cevabını veririm size. Bir bakın bakalım geçmiş nesillere, ne zaman girmiş zamane korkuları hayatımıza? Çok uzağa gitmeye gerek yok aslında, benim annem ilkokul öğrencisiyken okula beni otobüsle gönderirdi, korkmazdı tecavüzden, katilden, kaçıranlardan, organ mafyasından. Mutlaka vardı onun da korkuları, ama dünyaya daha çok güvenirdi şimdikinden.
Eskiler belkide en çok ölmekten korkardı. Ölüm korkumuzu çaldılar içimizden, unuttuk öleceğimizi bir gün, halbuki tek hakikat buyken.
Yerine yalancı korkular saldılar yüreklerimize. Dünyaya daha çok bağlanıp, neden yaratıldığımızı, neye hizmet etmemiz gerektiğini ve nereye gideceğimiz unutturdular bize.
Dünya iyi şeylerin de çokça var olduğu bir yer, hatırlayın ne olur, çevirin algılarınızı iyi şeylere, uzaklaşın kötümserlikten.
Kapital korkutmasın sizi, acı hiçbirşey yapmaz insana, kendini buldurmaktan başka...
Uzm.Psk.Özlem MAMAhttp://psikologsamsun.com/index.php/blog/

23 Ağustos 2016 Salı

Mükemmelliyetçi Misiniz?

Çoğumuz mükemmel olduğumuzda kendimizi başarılı hissederiz değil mi? Çünkü herşeyi tam, doğru ve mükemmel yaparsan değerlisin düşüncesine inanırız. Peki hiç düşündünüz mü mükemmel olma fikrine nasıl sahip oldunuz? Kendinize biraz zaman ayırın ve durup şu soruyu sorun!! Herşeyi mükemmel yapma fikrine inanmasaydım nasıl birisi olurdum?
Mükemmelliyetçilik ebeveynlerin "iyi çocuk yetiştirmek" adına yaptıkları aşırı eleştirel yaklaşımlarla başlar. Mükemmelliyetçiler yakın ilişkilerinde beklentileri yüksek olduğu için sıkça hayal kırıklığı yaşarlar. Başarısızlık durumunda çok çabuk demorilize olur hatta depresyona bile rahatlıkla girerler. Hep kusursuza ulaşmaya çabalarlar ve bunun yolunun hata yapmamaktan geçtiğine inanırlar. Kendi haklarında yapılan en küçük eleştiriyi bile günlerce kafalarına takabilirler. 
Mükemmelliyetçilerde başarısızlık korkusu öyle yoğun yaşanır ki bazen bir işe başlamak yerine hiç başlamayıp kaçınma davranışı sergilerler.
Hayat, hep ve hiç arasında bir anlayış olmamalı.. Kusursuz olmaya çabalarken kaçırdıklarımızın farkında olmak gerekmez mi? Sizin de böylesi güçlü bir inancınız varsa ve kendi yöntemlerinizle başa çıkmakta zorlanıyorsanız bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin. Çünkü mükemmelliyetçilik psikolojik bir rahatsızlıktır!!
Uzm. Psk. Özlem MAMA 
www.psikologsamsun.com

Seven İnsan Kıskanır Mı?

"Seven insan kıskanır" düşüncesine inananlardansanız, kendinize "bu düşünceye neden inanmak istiyorum" diye sormanızı öneririm! Aslında size ait olmayan bu düşünce kalıbını, hiç sorgusuz kabul ettiğinizi ve arka planda içsel olarak 'iyi şeyleri yaşamayı haketmediğinizi' düşündüğünüzü farketmeniz gerekir. Çünkü kıskançlık kendi değer algınız ve güven duygunuzla ilgilidir, karşı tarafın ne yaptığıyla ilgili değildir. 
Neden inandığınızı bile bilmediğiniz, gerçeklikten tamamen uzak bu düşünce kalıbı nedeniyle hem kendinize hem de ilişkinize ciddi zararlar veriyorsunuz. Seven insan sadece sever, kıskanan insan güvensizdir, güvenmediği de karşı taraf değil kendisidir!!! 
İlişkinin başlarında taraflar sevildiklerini gerçek dışı bu inanç kalıbıyla doğrulayıp, bundan keyif alıyorlar. "Bak beni kıskanıyor, demek ki seviyor" düşüncesi ilişki içinde kendilerini değerli hissetmelerini sağlıyor. Zamanla bu işlevsiz düşünce kalıbı şekil değiştiriyor ve 'neden bana güvenmiyorsuna' dönüşüyor. Başta hoşa giden, sevgi göstergesi olarak kabul edilen inanç kalıbı bir süre sonra ilişki içinde hiç de istenmeyen davranış ve düşünce kalıplarına yol açarak ilişkiyi zedelemeye başlıyor. Çok fazla duygunun yaşandığı ilişkilerde en tehlikeli ve yaygın olan kıskançlık duygusu, kaybedeceğim düşüncesine kapı açıp, kişiyi sürekli tetikte ve gergin tutan bir hale çeviriyor. Sonunda keyif ve mutluluk verdiği için başlanan ilişkinin sonu geliyor, çünkü sevdiği insanı kaybetme korkusu kişiyi sürekli partnerini kontrol etme çabasına itip, ilişki içinde istenmeyen çatışmaların başlamasına sebep oluyor. Yani aslında tamda kişinin korktuğu şey başına gelmiş oluyor.
Kıskançlık duygusu çoğu zaman kıskanan kişinin iç dünyasından kaynaklanan nedenlerle abartılmış, çarpıtılmış algı ve yorumlamalardan kaynaklanır. Bu yorumların vardığı son nokta ise "yine mağdur oldum" inancıdır. Unutmayın ki Kıskançlık duygusunda sorgulamanız gereken karşı taraf değil kendinizsiniz, bu duyguyla başetmekte zorlanıyor ve inanış kalıplarınızı değiştirip sağlıklı ilişkiler yaşamak istiyorsanız bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin.
Uzm. Psk. Özlem MAMA

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Vermektir Zenginlik


Korku tüccarları yönetiyor dünyayı, çünkü korku salınınca yüreğe insanı teslim alacaklarını  çok iyi biliyor bu tüccarlar. Ne kadar kötü, merhametsiz ve gaddar olduklarını göstermek için küçücük bebekleri öldürüyorlar. Diyorlar ki insanoğluna, "bunu yapan daha neler yapmaz, ayağınızı denk alın, teslim olun, savaşmayın". İnsan korkunca ya kaçar ya savaşır. Ama karşısındaki canavarı asla yenemeyeceğini bilen insan savaşmaz, ölmek istemez çünkü, kaçmak, sinmek, saklanmak ya da teslim olmak zorunda kalır.
Dünyayı yöneten tüccarların tek silahı KORKU!!! İnsan korkmalı ki bu güçten kapitale hizmet etsin. Nasıl mı?
Tüketerek...
Terör, savaş, açlık, katliamlar... Hepsi korkutmak için insanoğlunu. Neden haberlerde onca kötü şeyi gözümüze sokuyorlar? Medyada ellerinde değil mi? En çok da oradan vurmuyorlar mı bizi? Biz izledikçe, gördükçe, duydukça daha çok korkuyoruz. Korkumuzdan onlar gibi olmamak için, çalışıyoruz. Para=Güç mesajını öyle bir çektirmişler ki taaa ciğerlerimizin içine işlemiş. Ne kadar çok para olursa o kadar güçlü oluruz sanıyoruz, sandırılıyoruz yani kandırılıyoruz.
Neden en çok da gelişmemiş ülkeler, ekonomik olarak zayıf insanlar katlediliyor. İşte tam da bu yüzden. Parasız=Güçsüz mesajı beyinlerimize yerleşsin diye. Güçlü görünmek için giyiniyoruz, takıyoruz, takıştırıyoruz. Kimse beğenilmek için yapıyorum ben demesin boşuna!! Arabalar, evler alıyoruz. Hangisi daha gösterişli olursa o daha güçlü görünüyor çünkü diğerlerine. Güçlü olan güvende olacağına inandırılıyor çünkü. Çalış, kazan, harca üçlemesi.
Güç uğruna farkında olmadan kapitalin kölesi olmuşuz hepimiz. Böylece Unuttuk aslında kime köle olmamız gerektiğini!!!
Ağaç=kapital
Yılan=Medya
Cehennem=Dünya
Adem&Havva=Tüketici
Cennet=Üretim
Ne zaman ki korkunun esiri olmaktan kurtulur insan, o zaman biter tüm kötülükler. Kötüyü de iyilik ve sevgi üretmek yok eder. Bunun için de cesaret yeter. Karşılıksız Vermekte en büyük zenginlik (güç), artık kimin gücü ne kadarını vermeye yeterse.
Korkulardan özgür kalmış bir dünya dilerim🙏🏻http://psikologsamsun.com/index.php/blog/

18 Ağustos 2016 Perşembe

bir anı geçmişten

Küçükken bir kez psikiyatriste gitmiştim. Yaşım 15. Biraz özgürlüktü istediğim sadece bir çok ergen gibi, ailemden dert yanmıştım hatırlıyorum hayal meyal. Şöyle bir dinledi beni, elinde kalem bir de notluk vardı!! Sözde beni dinliyor gibi yaptı. Benim küçük dünyamdaki kocaman sorunum onun için hiçbirşey ifade etmiyordu. Beni önemsemiyordu, varlığım sadece bir hasta olmaktan öte değildi belkide O'nun için. Ben çıkınca annem girdi içeriye, dışarıya çıktığında bana çok iyi davranmaya başlamıştı ya da ben öyle sanmıştım. Zaten etkisi çok da uzun sürmedi 😉
Hiç tanımadığın birisine sorununu anlatmak ve sana yardımcı olmasını beklemek...
Hiç tanımadığın birisine güvenmek..
Tanıdıklarını ne kadar tanıyorsun ki aslında?
Kendini ne kadar tanıyorsun peki?

Küçükken istekler net, sorunlar belli. Çünkü somut herşey.
Ama büyüdüğünde kayboluyor insan zihni soyutlar aleminde, ne istediğini bilse belki bulunca anlayacak.
Tutturmuşuz bir mutluluk özlemi.. Ne demek mutlu olmak peki?
Nasıl anlar insan mutlu olduğunu? Ne mutlu eder tam olarak seni?
Mutluluk beklentinin gerçekle örtüşmesi değil mi aslında. Ne kadar gerçek, o kadat mutluluk!!!
Peki beklentileri kim belirliyor? Neye göre oluşuyor bu beklenti denen şeyler?
Sevilen biri olmak, değer gören biri olmak, zengin biri olmak, güçlü biri olmak!!!
Mutluluğun arkasında hangi beklenti var karşılanmayı bekleyen?
Peki o beklentiye ne kadar ihtiyacın var?
Bu ihtiyacın neden kaynaklanıyor?
Bunun senin için ihtiyaç olduğunu sana ne söylüyor?
Bir psikolog hayatını değiştiremez, ama seni değiştirebilir, çünkü tanıdığını sandığın kişi sen değilsin ki aslında. Sen kendini tanıdığında değişir hayatın.

Ben psikiyatriste tek bir ihtiyacım için gitmiştim. Ailemin bana biraz özgürlük tanımasıydı tek derdim. Bu beklentim kısa da sürse gerçekleşmişti.
Bir psikoloğa gidiyorsa insan ne istediğini bilerek gitmeli, bulduğunu anlamak için.


2 Ağustos 2016 Salı

Terapist ne demek?

Terapist olmak demek çok duyguya tanık olmak demek benim için.
Birçok yüreği görmek, duymak, anlamak demek. Tanık olmak demek zihinlerin çektiği acılardan sıyrılıp, kendi gücünü keşfetmesine. Bazen sadece anlaşılmayı vermek, bazen ayna olmak, bazen sadece susup görmesini beklemek demek. Kimi zaman öğrenmek demek, kimi zaman örülen duvarları yıkmak, çıplak kalmak ve doğru elbiseyle yürümek demek.
Benim gibi anlamasını beklemek değil, onun gibi anlarken hiç yargılamamak demek.
Güvenmek, aynı amaç için yanında yürümek, ama gölge etmemek demek.
Çok şeyyyy demek, sadece yaşamak gerek.

Terapist olmak demek,
"Sizin işiniz de çok zor insanların dertlerini dinliyorsunuz, etkilenmiyor musunuz?"

"Evet etkileniyorum, iyileşen yürekleri gördükçe, sevgiyle doluyorum, işe yaradığımı, doğru işi yaptığımı hissediyorum" demek.
Terapist olmak demek size inanan insanların gözünde doğru işi yaptığınızı görmek demek❤️

Tüm danışanlarıma...
Özlem Mama